05 Ağustos 2024

AK Parti seçmen tabanında çözülme: Muhafazakârlar neden daha hızlı değişiyor?

AK Parti seçmen tabanında gözlenen çözülme güncel siyasi tartışma ve tercihlerden öte sosyolojik değişime dair emareler barındırıyor. Evet, tüm toplum değişiyor ama galiba muhafazakar seçmenin bir kısmı biraz daha hızlı değişiyor. Son beş altı yıldır dozu giderek artan ekonomik kriz, iktidarın tümüyle keyfi, merkezileştirmeye ve denetlemeye, kısıtlamaya dönük politikaları, partizanlık, hukuksuzluk gibi gerçek hayatın sorunları değişim dinamiklerini doğrudan etkiledi

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan

Yayınlanan anketlerde CHP’nin yüzde 30 eşiğini geçtiğini, Ak Parti’nin de yüzde 30’un altına düştüğünü görüyoruz. Bu eğilimin kalıcı olup olmayacağı siyasi zeminde CHP’nin yapacakları kadar Ak Parti’nin yapacaklarına da bağlı. Asıl belirleyici ise toplumsal dinamikler olacak.

Ak Parti seçmen tabanındaki çözülme güncel siyasi tartışma ve tercihlerden öte sosyolojik değişime dair emareler barındırıyor. Siyasi zeminde muhafazakar seçmenin veya kimliklerden ve kutuplaşmanın ambargosundan hareket eden seçmenin CHP karşıtlığı duygusu ne denli aşınacak göreceğiz.

CHP ve sol fikriyat karşıtlığı kadar Ak Parti tabanındaki muhafazakar seçmenin asıl değerlerinde ve yaşam pratiklerindeki değişimin siyasi tercihlere yansıma dozu, biçimi gidişatı değiştirecek.

 

Bu açıdan bakarak muhafazakar seçmenin henüz siyasi tercihlere güçlü biçimde yansımamış olsa da değiştiği kamuoyunda da sıkça dillendiriliyor. Doğru, muhafazakar seçmen değişiyor ama bu açıklama biraz da eksik kalıyor. Çünkü toplum değişiyor, endişeli modernler de değişiyor ama galiba muhafazakar seçmenin bir kısmı biraz daha hızlı değişiyor.

‘Muhafazakar modernler, endişeli modernler’ tanımlamaları 2008’de KONDA’da geliştirdiğimiz bir hayat tarzı kümelenmeleri modelinin tanımlarıydı. Modernlik bir teorik tanım olarak kullanılmamıştı. Araştırmada konu edinilen 11 gündelik hayat alanında (giyim, alış veriş, tatil, eğlence, medya takibi, vb.) alışkanlıklar, pratikler üzerinden, daha kentli, daha çağdaş eylem ve tercihler üzerinden “modern” tanımı kullanıldı.
Araştırma bulgularından biri, toplumun üçte birinin modern tanımı içinde olabileceğiydi. Bu üçte birlik kesim elbette homojen değildi. Değerleri, algı ve beklentileri, korkuları üzerinden bakıldığında bu üçte birlik modern kesim kendi içinde de “endişeli modernler”, “mazbut modernler”, “muhafazakar modernler” olarak üç ayrı kümeye ayrışıyordu. Benzer biçimde muhafazakarlar da “dindar muhafazakarlar”, “geleneksel muhafazakarlar” şeklinde kümelenmişti.

2008’den bu yana toplum dinamik biçimde değişmeye devam ediyor. Yalnızca siyasete ve seçim sonuçlarına baktığımızda donmuş bir göle bakar gibi olduk çok uzun süre. Yüzeydeki buz tabakasını şekillendiren siyasal kutuplaşma ve kimlik siyaseti oldu. O buz tabakasına bakarak 2010-2023 arasındaki tüm sandık sonuçlarında Ak Parti’nin sürekli birinciliğini gördük.

Kadının gündelik hayattaki rolü değişiyor

Halbuki buz tabakasının altında başka dinamikler, hareketler yaşanmaya devam etti. Siyaset o dinamiklerden beslenemediği, kimlik ve kutuplaşma siyaseti devam ettiği için de gerçek hayat ile siyaset arasındaki yarılma büyüdü. Yüzeyden bakarak toplumun değişmediği ve hatta değişmeyeceği sanıldı.

2002’de seçmen sayısı 41.3 milyondu, 2024’te 61.4 milyona yükseldi. Son 22 yılda yalnızca yeni seçmen artışı 20 milyon oldu. Daha da önemlisi 2000’de 67.8 milyon olan nüfusun 44 milyonu (yüzde 65) il ve ilçe merkezlerinde yaşarken, bugün 85.3 milyon nüfusun 79 milyonu il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor.

Kırlardan kente göç devam ederken, geleneksel ve monolitik hayat biçimlerinin esas olduğu ilçeler kente dönüşüyor, çoğulculaşıyor. Daha da önemlisi geleneksel ve monolitik koşullara doğan kuşakların yerini il ve ilçelerdeki farklılıkların esas olduğu hayata doğan kuşaklar alıyor.

2008’den bu yana TÜİK verilerine göre okullaşma oranı yüzde 100’e geldi, üniversite eğitimliler yüzde 18’i aştı. 2008’de ortaokul ve lise seviyesi eğitimliler yüzde 30’du, bugün yüzde 48 oranında.

Demografi değişti son 20 yılda. Bir yandan ortalama ömür uzuyor, doğum oranları düşüyor, bir bakıma yaşlanıyoruz. Diğer yandan hala her yıl bir milyona yakın genç seçmen listelerine dahil oluyor.

İlçelerde, şehirlerde, metropollerde konut değişiyor, konutun içindeki hayat değişiyor, kireç badanalı mutfak seramik mutfağa dönüşüyor, daha da önemlisi aile değişiyor. Evlenme yaşı ilerliyor.

TÜİK verilerine göre son on yılda bir kişilik hane sayısı 2.5 milyondan 5.2 milyona yükselmiş. Siyasal davranış bahsinden öte 2012’de 2.5 milyon kişi tek kişilik bir ev ihtiyaçları için alışveriş yaparken bugün 5.2 milyon kişi tek kişilik hane ihtiyaçları için alışveriş yapıyor. Beşte bire yakın hanede tek kişilik hayat varken, çekirdek aile biçiminde yaşanan haneler üçte ikilere yaklaşmış. Çekirdek aileye dönmek demek aile içinden anneanne, babaannelerin eksilmesi, geleneksel ya da ataerkil değerlerin kuşaklar arası aktarımının da eksilmesi demek.

Hanedeki, ailedeki değişim ve kentleşmeyle beraber kadının gündelik hayattaki rolü değişiyor, 2008’de kadınların üçte ikisi kendisini ev kadını olarak tanımlarken bugün yarıya gerilemiş, kadınların istihdama katılımı artmış durumda.

Kadının hane dışına çıkabildiği andan itibaren ya da eve bebek geldiği andan itibaren o hanenin tüm hayat pratikleri, yeme içmeden eğlenceye, tatilden alışverişe değişmeye başlıyor.

O tarihte sosyal medya henüz yoktu, örneğin Hürriyet gazetesinin günlük satışı 500 binin üzerindeydi. Bugün basılı gazete neredeyse hayatımızdan çıktı. Televizyonlar haber takibinin birinci kaynağı iken bugün yetişkin nüfusun üçte biri televizyonlardan kopmuş, platformlara ve sosyal medyaya bakar durumda.

Yetişkin nüfusun yüzde 90’ı internete erişir, yüzde 80’i aşkın bölümü sosyal medyadan haberleşir, takipleşir halde. 2008’de bankacılık işlemlerini internet üzerinden yapanlar üçte birlerde iken bugün üçte ikileri aştı.

Son beş altı yıldır dozu giderek artan ekonomik kriz, iktidarın tümüyle keyfi, merkezileştirmeye ve denetlemeye, kısıtlamaya dönük politikaları, partizanlık, hukuksuzluk sarmalı gibi gerçek hayatın sorunları toplumsal yaşamı ve değişim dinamiklerini doğrudan etkiledi. Örneğin on beş yıl önce muhafazakar modernler ile endişeli modernlerin yalnızca siyasi tercihleri değil alışveriş ettikleri marketler, tercih edilen markalar arasında bile farklılaşmalar vardı. Banka tercihlerinde bile ikili bir hayat oluşmuştu.

Bugün iki taraf önce tüketim tercihleri bakımından birbirine yaklaşıyor. Farklı sentezler, bazıları yadırgatıcı görünen yeni bazı alışkanlıklar gelişiyor. Bebekler için diş buğdayı yapan kadar baby shower törenleri de yapan yeni kentli, refah seviyesi son yıllarda yükselmiş muhafazakarlar gözlüyoruz. Modern muhafazakar genç kuşaklar arasında kına gecelerinden dua seansları ritüellerine yepyeni bazı alışkanlıklar, tercihler gelişiyor.

Öte yandan kadim bazı toplumsal fay hatları aşınıyor. Son yirmi yılın tartışmalarının toplumdaki gerek muhafazakar modernlerde gerek endişeli modernlerde hiçbir değişim üretmediğini söylemek mümkün değil. Başörtülü bir öğretmen ya da yargıç fikri yirmi yıl önce ancak yüzde 50 destek bulurken bugün yüzde 80’lere yaklaşmış durumda örneğin.

2008’de laiklik, dindarlık ve kadına bakış alanlarında muhafazakar modernlerin pozisyonları alındığında, Ak Partinin temsil ettiği siyasal muhafazakarlık tanımlarına hayli yakınlardı. Bugün Ak Parti mi bu değerlerin savunucusu olma özelliğini yitirdi muhafazakarların mı Ak Parti’ye bakışı değişti düşünmek lazım. Ama çok uzun süre Ak Parti’nin öncü ve yumuşak gücü gibi görünen muhafazakar modernlerin Ak Parti’yi sorgulamaya başladıkları görülüyor.

2008’de muhafazakar modernler umutlu, iyimser ve hayattan memnunlardı. Bugün ise tüm ülke gibi onların büyük kısmı da gidişattan rahatsız, gelecekten endişeliler. O yıllarda endişeli modernler olarak tanımladığımız kümenin muhafazakarlara bakışı da değişti. Otoriterlik, özgürlük alanlarının kısıtlanması, özellikle kadın meselelerinde daha da baskın ahlakçı politikalar yalnızca endişeli modernleri değil muhafazakar modernleri de değiştiriyor.

Kimlikler arasında etkilenme yolları açıldı

Çok daha önemli değişim ise kimlik ve kutuplaşma nedeniyle neredeyse yok seviyesinde olan kümeler arası temas ve ilişki, karşılıklı etkilenme yolları şimdi bir yandan yılların deneyimi diğer yandan ortak gerçek meselelerin hararetinin katkısıyla açılmış görünüyor.

2008’deki modellemeyle “endişeli modernlerin” bireysellik, yenilikçilik ve özgürlükçülük değerleri toplumun geneline göre oldukça ilerideydi. Kadına topluma hak ettiği yeri verme konusunda en saygılı küme, bu kümeydi. Kürtajı, tüp bebeği, nikâhsız birlikte yaşamayı, mal mülkün kadının üstüne yapılmasını, kadının eşini kendi seçebilmesini en fazla oranda destekliyor, kadının çalışmak için eşinden izin alması fikrine ve kadının erkekten fazla para kazanmasının sorun olacağına en fazla oranda karşı çıkıyorlardı. Tahmin edilebileceği gibi “endişeli modernler” tüm kümeler arasında en laik tavra sahip olanıydı. Bugün bu özelliklerin önemlice bir kısmı artık muhafazakar modernlerin de desteklediği pozisyonlar.

“Endişeli modernler” o gün de kötümserdiler ve hem bireysel hem ülkeye dair korkuları oldukça fazlaydı. Özgürlüklerin kısıtlanması olasılığı ise tüm kümeler arasında en çok bu kümeyi endişelendiriyordu. Bugün de aynı ruh halindeler. Değişen muhafazakar modernlerin de önemli bir kısmının bugün bu ruh haline gelmiş olması.

Galiba ülkede son kırk yıldır yaşanan değişimi yalnızca siyasi aktörler üzerinden okuyoruz. Siyasi aktörlere bu denli odaklanınca gerçeklikten kopuyoruz. Siyasi aktörlerin kimliklerine bakarak yaptığımız değerlendirmeleri gerçekliğin kendisi sanıyoruz.

Konu pazarlama, iletişim, yönetim, tıp ve hele yapay zeka, bilgisayar olunca her bir yeni bilgiyi, teoriyi, modeli sonuna kadar öğrenmeye çalışıyor ve kullanıyoruz. Ama topluma bakarken olan bitenleri eski modeller, kavramlarla açıklamaya çalışıyoruz. Yetmiyor doğal olarak. Yetmediği gibi de toplumdaki değişimi ıskalıyoruz, tıpkı siyasetçiler gibi. Önümüzdeki dört yılda siyasetin toplumsal gerçeklikle ilişkisinde değişimi başarabilirsek yapısal değişiklikleri de başarmak mümkün olacak umarım.


Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Yazarın Diğer Yazıları

Kendi de korkuyor ötekini de korkutuyor: Kaygıda ortaklaşmış durumdayız, peki nasıl aşarız?

Her birimiz adeta arkası olmayan sandalyelerde oturuyoruz. Tanış olmadan ilişki ve selam mesafemizdeki kalabalıklarda kimseye değmeden, yaslanmadan, selamlaşmadan yaşamaya çalışıyoruz. Sırtımızı dayayacağımız akrabalar, hemşehriler, sosyal ağlar da dağılmış, herhangi bir sıkıntı anında başvurabileceğimiz kurumlar da…

Açılıma tepkisizliğin nedeni ne? İlgisizlik mi, toplumsal barış beklentisi mi?

Gündelik hayat yalnızca bireysel varlığımızı ve hayatımızı sürdürebilme gayretine dönüşmüş. Ortak hayatın meseleleri öncelikli ilgi alanımızda değil. Ancak toplumsal psikolojinin depresyon seviyesine kadar gerilemiş olması, Kürt meselesi gibi kadim meselelerde çözüme yakın olduğumuza işaret ediyor

Hepimizin meselesi: Kürt meselesinde yeni bir aşama mümkün mü?

Kürt meselesi temelde devletin yeniden yapılandırılması, demokratikleşmesi, yargının baştan aşağı yenilenmesi, çok kültürlü ve kimlikli toplumsal yaşamın kuralları ve yapılarının tanımlanması gibi pek çok başlıkla birlikte tartışılmalı. Bu konular Kürtüyle, Türküyle ve her türlü kültürel, toplumsal, siyasal ve bireysel kimlik farklılıklarıyla hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü eski kurallar yalnız Kürtleri değil, çoğunluğa dâhil olmayan her türlü kimliği yok saymaya dayalı

"
"